Tiyatro Dergi Yazıları

TURGUT ÖZAKMAN’I ANIYORUZ

9 Dakika okumak

TURGUT ÖZAKMAN’I ANIYORUZ

Deniz Üstüngel Süer

Sevgili dayım ve mesleğimde ustam: Turgut Özakman

Turgut Özakman’ın en önemli özelliğini⁹n insanlara, yaşama bakışındaki ciddiyet ve sorumluluk bilinci olduğunu düşünüyorum. Yanlışları ve doğruları sanatı ile gösterebilme sabrı… Yanlışları doğrultmaya, doğruları, güzeli sürdürmekte gösterdiği gayret… Bir insan yanlışlara kızabilir, doğrulara sevinebilir ama bunlar üzerine eserler vermek kolay değildir. Sanat, insanın düşüncelerini söylemesinin çok kibar, çok gayretli, düşünceli, duygulu bir yoludur. Özakman gibi iyi niyetli, doğruluktan ve dürüstlükten yana insanların elinde sanat gerçek yerini bulmaktadır.

Tiyatro sanatını tanımlarken, “insanı insana, insanla ve insanca anlatma sanatıdır” dediği gibi, bu düşünce çerçevesinde yazdığı oyunları da seyirci ile buluşmuştur. Eserlerini okuduğumuzda, izlediğimizde bizi “dürüst, doğru, insanca, adil” bir dünyaya davet eder, özendirir, heveslendirir.

İnsanları sayan ve seven, ciddiye alan bakış açısı eserlerinin sevilip, sayılmasını ve ciddiye alınmasını getirmiştir. Eserlerine saygı, sevgi ekmiş, insanlardan sevgi ve saygı toplamıştır. Asla izleyiciyi, okuyucuyu hafife almamış, “anlamaz” yerine koymamıştır

Turgut Özakman ile dört gazetede yapılan söyleşi ve tiyatro oyunları üzerine yapılan doktora tezinden derleyerek hazırladığım söyleşinin bir bölümünü sizinle paylaşmak isterim. (Kaynaklar aşağıda belirtilmiştir.)

Soru-“Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”sözünün sahibi, Cumhuriyet Türkiye’sinin aydınlık, çağdaş yüzü, Türk Tiyatrosu’nun büyük emekçisi ve usta yazarı olarak sohbetimize sanat ile başlayalım mı? Bugün geldiğiniz noktadan baktığınızda yine “Tiyatro” der miydiniz?

Turgut Özakman- Derdim. Çünkü gerek küçük yaşlardan beri izleme olanağı bulduğum, ailemin de sevgiyle yaklaştığı bir sanat dalı olduğu için, gerek lise yıllarında yazdıklarımı sahnede görme ve aynı zamanda oyuncu olarak sahneye çıkma fırsatını bulduğum için tiyatroyu severek yetiştim. O yaşlarda bu soruyu sorsaydınız size “Tiyatroyu seviyorum.” diyebilirdim. Bugün size “Tiyatro bütün sanatları içinde eritmiş bir kök sanattır.” diyebilirim ve bence tiyatro sanatların içinde insanı en mutlu edenidir.. Tabii ortak emekle ortaya çıkan bir sanat olan tiyatro “iyi” yapılırsa…Herkes “iyi” ortak paydasında buluşursa…

Soru-Tiyatroda “iyi” nedir?

Turgut Özakman- İyi yazılırsa, iyi oynanırsa, iyi sahnelenirse, halkın sorunları halka uygun bir şekilde ince işlenirse… Ucuz, bayağı, alkış-gözyaşı-kahkaha avcısı işler değil sanatı elimizin , başımızın üzerinden indirmediğimiz çalışmalar yaparsak… Burada bakış açısı bilinçli, bilgili, sağduyulu, ince beğenili yaklaşımlar olmalıdır…

Soru- Hoş bir espri yaptığınızı duymuştum. Doktor size, “Sürekli kitap okuyup, yazı yazıyorsun, gözlerini dinlendirmelisin” dediğinde “Olur dinlendiririm dergi okuyarak..” demişsiniz… Çok kitap okuyorsunuz sanırım. Gençlik yıllarınızda kitaba ulaşmak kolay mıydı?

Turgut Özakman-İkinci Dünya Savaşı içerisinde ben lisede öğrenciydim. Kendi kuşağımı, sınıfımı anlatayım. Biz harçlığımızı üç kuruş, beş kuruş babalarımızın gücü kadar alıyorduk. Otobüse binmiyorduk, yayan yürüyorduk. Öğlen yemeği yemiyorduk, evden bir dilim ekmek götürüyorduk. Arttırdığımız parayla klasikleri okuyorduk. O zamanlar Hasan Ali Yücel’in klasiklerinin çıktığı dönem. İşte on iki buçuk kuruş-on beş kuruş, iki-üç günlük harçlıkla bu kitaplar alınabiliyordu. Atatürk Lisesi’nde Ankara’da okurdum ben. Bizim okulumuzda herkes klasikleri alıp okurdu. Bunlar fakir insanlardı. Yoksul memurların çocuklarıydı. Şimdi demek ki yoksulluk kültüre ve kültürü paylaşmaya engel değil. O bir hava meselesi. Ruh meselesi. O havayı yakalamak okuldan, evden kaynaklanan bir şey… Böyle bir sanata, duyguya iten bir hava yoksa çocuk ne yapsın? Gerek televizyonlarda, gerek uzak-yakın çevrede, en başarılı insan diye çocuklara kimlerin örnek gösterildiğini görüyorum.

Soru- Şiir ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Turgut Özakman -Eskiden şiir kitapları peynir ekmek gibi okunurdu. Şiir günleri yapılırdı. Gençler stadyuma, futbol maçına koşar gibi şiir günlerine koşar, o şairlerin şiirlerini kendi ağzından dinlemek, onların elini sıkmak için yarışırlardı. Şiir oralardaydı. Şiir unutulmadı, ama şiirden anlayan pek az insanın ilgi alanında kaldı. Şiirini canlılığını ve hayati olma niteliğini sürdürmek gerek. Bütün sanatların annesi şiir, onsuz olmaz!

Soru-Bütün dünyaya örnek olan “Atatürk tipi kalkınma” üzerine biraz bilgi verir misiniz? Maddi kalkınma ve sosyo–kültürel kalkınmayı içerdiğini söylemiştniz.

Turgut Özakman: O dönem, fabrikalar dengeli bir şekilde Anadolu’ya yayıldı. Ankara ve İstanbul’da toplanmadı. Bunlardan birini anlatayım. Yabancı ekonomiciler, bu fabrikalara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta gazino, konferans, tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyor. Eğer yakında ilkokul yoksa, okul da yapılıyor. Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor. Filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyor. Atatürk tipi kalkınma, iki ayaklı bir kalkınma tipidir. Bir bilim adamının deyişi ile, topyekun kalkınmadır. Birinci ayak maddi kalkınma (fabrikalar, köprüler, yollar vb) ikinci ayak ise sosyo-kültürel kalkınmadır. (Eğitim, sanat, spor)

Yazıma devam ederken, Turgut Özakman’ın kırk yılı aşkın bir süre boyunca düzenli, sürekli ve kararlı bir şekilde tiyatro eserleri vermesi ve uzun yıllar boyunca tiyatroya olan bilgisini ve inancını öğrencilerine geçirebilmesinin önemi üzerinde durmak isterim. Hayalini kurduğu güzel, iyi, doğru, dürüst, adil, yapıcı, üretici, sevgili ve saygılı insanların oluşturduğu bir dünyanın kapılarını tiyatro sanatı ile açmak, hedefi idi bence. Onun bu dünyasını açan anahtar tiyatroydu.

Tiyatroyla tanışıp sevmesini araştırdığımda, aile büyüklerinin tiyatroya ilgisi, çocuk yaşlarından itibaren tiyatro izleme olanağı bulması, lisede on altı yaşındayken yazdığı oyunu sahnede görmesi, tiyatro sahnesine çıkıp oynaması, üniversitede okurken geçirdiği zatürcenp nedeni ile iki yıl dinlenmesi gerektiğinden tiyatro yazarlığının ona arkadaş olmasının etkili olduğunu düşünüyorum.

Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü’ne devam eden Özakman, Devlet Tiyatrosu’na dramaturg, TRT’de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve Genel Müdürlük yaptı. Uzun yıllar A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak dramatik yazarlık dersleri verdi.

Cumhuriyet tiyatrosunun en önemli yapı taşlarından olan Özakman benzetmeci ve göstermeci tarzda (özellikle son eserleri) oyunlar yazmıştır. Bir kaç oyununu anımsayalım: Kanaviçe, Ocak, Güneşte On Kişi, Duvarların Ötesi, Töre, Sarıpınar 1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun…

Sayın Dr. Murat Çağlar’ın “Turgut Özakman’ın Oyun Yazarlığı” üzerine verdiği doktora tezinden bölümler paylaşmak isterim:

“Özakman, insandan yana olan, insanı yücelten, onun değerliliğine vurgu yapan bir yazardır. Sıradan insanın yaşamasını kolaylaştıran değerlerden yana olduğu, sıradan insanın yaşamasını zorlaştıran, ona yaşama hakkı tanımayan değerlerin ya da varlıkların karşısında olduğu açıktır…

Dilde ve kurguda ekonomiye önem veren bir yazardır. Özellikle ikinci dönem oyunlarında, sahip olduğu her bir yapı parçasını son derece işlevsel kullanarak ekonomi elde ettiğini gözlemlemek mümkündür. Oyunlarını oluşturan hemen her unsurda yalınlığa yönelmesi de onun tiyatro sanatında yalınlığa ve anlaşılırlığa ne derece önem verdiğini ortaya koyması bakamından dikkat çekicidir. (Dr.Murat Çağlar Sarıpınar 1914 oyunu ile başlayan göstermeci oyunlar yazdığı dönemi “ikinci dönem” olarak adlandırmıştır)

Modern dünyanın değerleriyle Türk halkının geleneksel değerlerini harmanlama, yoğurma eğilimindedir. Aynı zamanda, modern tiyatro anlayışıyla geleneksel Türk tiyatrosunu sentezleyerek yeni anlatım teknikleri geliştirmeyi başarmış önemli bir oyun yazarımızdır.

Özakman, hem oyun kişilerini oyun içindeki gerçekliklerine uygun konuşturmadaki; hem de canlı, eğlenceli, zihni ve hayal gücünü kışkırtıcı bir söyleşim düzeni oluşturmadaki başarısıyla dikkat çeker. Yazarın, özgün bir oyun dili kurmada benzetmelerden, deyimlerden, söz oyunlarından, adlandırmalardan, imge ve simgelerden başarıyla yararlanmış olduğu açıktır.”
——————————

Yazıma Özakman’ın Tiyatro ve Senaryo Yazma Teknikleri kitabından söz ederek devam etmek isterim. İzmir Karşıyaka Belediyesinin bünyesinde açılan yazarlık kurslarında eğitmenlik yaparken bu kitaptan ve Lajos Egri’nin “Piyes Yazma Sanatı”ndan çok yararlandım. Tiyatro ve senaryo yazımı konusunda temel bilgiler, örnekler ve yazım çalışmaları için önerilerin bulunduğu bu kitabın arka bölümünde, pek çok farklı bakış açısı, farklı türlerdeki tiyatro oyunlarından oluşan geniş bir liste var. Tiyatro oyunu okumak isteyenler bu listeden yararlanabilirler.

Özakman’ın belgesel-roman tarzında yazdığı “Şu Çılgın Türkler”, “Diriliş: Çanakkale 1915”, “Cumhuriyet:Türk Mucizesi” kitapları tarihini doğru öğrenme bilinci içinde olan kişiler için, her bakış açısındaki sayısız kaynaktan yararlanılarak yazılmış önemli eserlerdir. Bu kitapların yazılış sürecinden söz etmek isterim:

Hukuk fakültesinin ilk yıllarında ona ve arkadaşlarına verilen bir ödev için bilgi toplamak üzere Kurtuluş Savaşımızın geçtiği yerlere arkadaşları ile birlikte giden Özakman, Ankara’dan Afyon’a kadar arkadaşları ve Anadolu Oymağı ile birlikte yürümüştü. Dönerken ayakları perişan durumda olduğundan trenle dönmüşler ve Özakman, bu yolculuktan sonra iki sene yatmasına neden olacak zatürcenp geçirmişti.

Şöyle bir hesaplama yapabiliriz: 1922 senesinde Yunanlılar İzmir”den denize döküldü. Özakman’ın hukuk fakültesindeki ilk yılları 1948-1950 civarıdır. Üniversite öğrencisi Özakman ve arkadaşları Kurtuluş Savaşını 26-28 yıl önce yaşayan pek çok kişi ile konuşmalar yapmış, yaşananları ayrıntıları ile dinlemiş, savaşın geçtiği yerlerde dolaşmıştı. Bu yürüyüş ve konuşmalar tabii ki insanda derin izler bırakmaktadır. O günden itibaren gerek Kurtuluş Savaşı gerek öncesindeki Çanakkale Savaşı üzerine nerede bilgi okusa ya da duysa biriktirmeye başlamıştı. Muhtemelen Kurtuluş Savaşı’nı anlatan halkımız Çanakkale Savaşını da anlatmıştır. Çünkü o da Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından hemen hemen dört sene önce bitmiş bir savaş.

Özakman, üniversite yıllarında “Kurtuluş Savaşı”nı anlatanları kulakları ile duymuş, onların yüzlerindeki ifadeleri gözleri ile görmüştü. Tarihin bir yaşanmışlık olduğunu daha o yaşlarda anlamıştı. Belki de yaşanmışlıkların, sayfalara aktarılırken yalana, dolana, eksiltmeye, arttırmaya gelmeyeceğini o yaşlarda fark etmişti. Yıllar içinde belgelerle, bilgilerle donanırken, tarihin içinden işine geleni alan işine gelmeyeni almayanlara, olaylara subjektif yani yanlı yaklaşanlara ve tarihi yalanları ile birleştirenlere karşı tutumu da belirginleşmiştir. Tarihi belki iki açıdan ele alıyordu: Birincisi tüm belgelerle gerçekleri ortaya koymak, ikincisi de tarihi kemiren yalanları, dolanları, yutturmacaları ortaya çıkarmak…

Araştırdığı konuda belge toplarken yabancı dillerde yazılmış belge ve kitapları da listesine alan Özakman, yabancı ülke bireylerinin de konuya bakış açısını öğreniyordu. “Kurtuluş Savaşı” ve “Çanakkale Savaşı”nı yazdığını bilen bizler ve dostları da, bu savaşlarımızı anlatan kitap, dergi, gazete, Cd bulduğumuzda hemen ulaştırmaya çalışıyorduk. Kitap, dergi, gazete kupürleri, fotokopiler, cdler için kargo şirketleri sayısız kez evin ziline basmıştır sanırım.

Özakman’ın bu belgesel-roman kitaplarının arkasına baktığımızda sayfalarca dipnot, açıklama, kaynakça görürüz. Bu sayfalar, “Tarihin belli bir döneminde yaşayan insanlar, olan olaylar üzerine konuşurken, yazarken dikkatli olalım.” mesajını da vermektedir. İnsanlara ve yaşananlara saygı daha fazla nasıl anlatılır acaba?

Sonuçta Özakman, gerçeklerle dosttu, kuvvetini gerçeklerden alıyordu. Tarihi eksik, yanlış, fazla gösterenlerin ise kuvvetlerini nerelerden aldıkları bir tez konusu olabilir zannımca.

Hukuk Fakültesinde öğrenci iken Ankara’dan Afyon’a arkadaşları ile birlikte yürüyen ve bu yaştan itibaren bilgi ve belge biriktiren Özakman’ın yazmış olduğu Sarıpınar 1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun adlı oyunlarının da bu bilgi ve belgeler ışığında yazıldığı görülmektedir.

Yazımı bitirirken, Özakman’ın bütün gerçek aydınlar gibi, insanı gerçek değerine ve layık olduğu yaşantıya ulaştırmak yolunda çaba içinde olduğunu, bu çabada kendisine yoldaş olarak tiyatro sanatını ve tarihin gerçek yüzünü aldığını söyliyebiliriz. Ben ve öğrencilerim kendisini saygı ile anıyor, açtığı yoldan gitmekte ve özellikle “Atatürk’ün Askeri” olmaktaki kararlılığımızı bu vesile ile dile getirmek istiyoruz.

Kaynaklar:
Uğur Dündar 30 Eylül 2013- Sözcü Gazetesi -Turgut Özakman söyleşi
Selda Güneysu- Cumhuriyet Gazetesi’nde Turgut Özakman söyleşisi
Murat Çağlar-Doktora Tezi-“Turgut Özakman’ın Oyun Yazarlığı”
Serap Besimoğlu- Yeniçağ Gazetesi Turgut Özakman söyleşisi- 4 ocak 2010
Cengiz Önal-Ulus Gazetesi-Turgut Özakman söyleşisi-7 Haziran 2008

İlgili mesajlar
Tiyatro Dergi Yazıları

Cahide İzmir Devlet Tiyatrosu

6 Dakika okumak
TİYATRODA VE BEYAZ PERDEDE İYİ BİR SANATÇI: CAHİDE SONKU “Cahide-Bir Düş Gibi” oyunu İzmir Devlet Tiyatrosu sahnesinde izleyici ile buluşuyor. Tek kişilik…
Tiyatro Dergi Yazıları

USTA SANATÇI JALE BİRSEL GENÇLERLE

7 Dakika okumak
DEĞERLİ OYUNCU JALE BİRSEL GENÇ TİYATROSEVERLERLE BAŞBAŞA 19.Agustos.2019 Deniz Üstüngel Süer Doksanikinci yaş pastasının mumlarını üflemiş, önündeki yıllar için planlar yapan usta…
Tiyatro Dergi Yazıları

KAŞIKÇILAR

7 Dakika okumak
  KAŞIKÇILAR “ÜRETEN İNSANIN HUZURU, ÜRETMEYEN İNSANIN AÇ GÖZLÜLÜĞÜ: Deniz Üstüngel Süer “Hem güldürüyor hem düşündürüyor…” dedi izleyicilerden bir hanım, ikinci perdeyi…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir